8 Şubat 2013 Cuma

KÜRESEL DEĞİŞİMİN ANA KARAKTERİ BOZULABİLİR Mİ?

Ortadoğu'da devam etmekte olan Arap baharı rüzgarları Türkiye açısından ulusal,bölgesel ve küresel etkileriyle sürüyor. Bu sürece karşı bölgedeki ve küresel ölçekteki ulus devletler kendi çıkarlarını korumak refleksiyle tavırlar aldılar alıyorlar.Küresel değişim sürecinin tam da ulus devletleri çözen özelliği,henüz ayakta olan ulus devletlerin çıkarcı yaklaşımlarıyla algılanma ve destek-köstek yaklaşımlarında farklılıklar yaratmakta,sürecin ana özelliklerini perde arkasında bırakmaktadır. Libya örneğinde Bm nin ve Fransa'nın tavırları bu yaklaşımlara bir örnek olmuştur. Son günlerde Suriye'deki sürece ilişkin tavırlar da bu tavırları-açıkca söylenmese de- net olarak ortaya çıkarmaktadır. Dünya büyük bir değişim sürecinin henüz içindedir. Bu sürecin başlamasından önce oluşmuş bulunan ittifaklar, bu sürecin gelişimiyle farklı ittifakların oluşmasına yol açmaya başlamıştır. ABD ve Batının Arap Baharı'na yaklaşımı nasıldır? ABD yönetimlerinin cumhuriyetçi ve demokrat kanatları sürecin gelişimine iliskin farklı yaklaşımlar geliştirseler de Amerikan ulusu çıkarları söz konusu olduğunda bu tavırlar ortaklaşmaktadır.Bunun nedeni de ulus devletin hegemonik kaygılarıdır. Batılı ulus devletler için de benzer yaklaşımları gözlemliyoruz. Buna ek olarak batının doğuya ve özellikle islama dönük oryantalist/dinsel yaklaşımları da etkili olmaktadır. SURİYE PANDORANIN KİLİDİDİR... Tüm Arap Baharı süreçlerinde de batının çekinceli yaklaşımlarını gördük. Ancak, özellikle Suriye'de iç içe geçmiş çıkarlar ve hegemonya arayışları mevcut ittifakları girift hale getirmiştir. Suriye^deki Baas rejiminin tasfiyesi sürecine bölgede etkin mezhebi güç olan Şii/Nusayri/Alevi ittifakı,Rusya,Çin rejimin çözülmemesi için destek verirken, özellikle Abd başta olmak üzere batılı devletler,Türkiye,Suudi Arabistan,Katar,Mısır vd rejimin tasfiyesi için muhaliflere açık-gizli destek vermektedir. Ancak,bu desteklerin de çekinceleri vardır. Baas rejiminin tasfiyesi sonrası oluşacak yeni iktidarın Sünni mezhebinin ağırlıkta olmasına sıcak bakmamaktadırlar. Bu çekince nedeniyle bu cephede özellikle Türkiye yalnız bırakılmıştır. ABD'nin bu konuda Türkiye'nin yaklaşımlarını eleştirdiğini gözlemliyoruz. En son, Suriye muhaliflerinden Suriye Ulusal Muhalefeti Başkanı Muaz El-Hatib'in rejim ile barış görüşmelerine başlama çağrısını ,Davutoğlu'nun görüşmelerin içeriğine ilişkin itirazlarını ABD Dış işleri sözcüsü tahrik olarak nitelendirerek Türkiye'yi eleştirdi.Yine,Davutoğlu'nun İsrail uçaklarının Suriye üzerinde yaklaşık 200 km boyunca uçarak tesisleri ve bir askeri konvoyu bombalamasına Suriye'nin sessiz kalmasını eleştirmesi de dikkatleri çekti. Yine bu süreçte,ABD büyükelçisinin Ergenekon ve Balyoz davalarına ve tutuklamalarına ilişkin,iç işlerine karışırcasına müdahalesi Türkiye Dışişlerince bakanlığa çağrılıp 2 saat boyunca yapılan görüşmelerde uyarılırken,aynı zamanlarda ABD den büyükelçiyi destekleyen mesajlar verilmesi büyükelçinin zamanlama konusunda bilinçli olduğunu ve ABD yönetiminin bilgisi dahilinde bu açıklamayı yaptığını gösteriyor. Kuşkusuz Türkiye hükümeti olan-biten tüm girişimlerin bilgisine sahiptir. Bu anlamda Erdoğan'ın Shangay Beşli'sine katılma açıklaması da bu sürecin içinde okunabilir. Başka şeyler de okunabilir. Özellikle son zamanlarda Erdoğan'ın Kürt barışı konusunda Öcalan'la geliştirmeye çalıştığı yeni süreçte hızlı ve acele davranması,askerlerin tutukluluk ve yargılanma süreçlerine eleştiriyi açıkca dile getirerek yargının bu konularda hızlı kararlar vermesini istemesi-bu açıklamaları önümüzdeki süreçte gelişecek bir bölgesel savaş durumunda güçlü orduya ve iç barışın sağlanmasının acilliyetinin gerekliliğine dönük kaygılar olduğunu hissediyorum-,yeni anayasanin bir an önce bitirilerek demokratik sistemin ve başkanlık sisteminin oluşturulması vs vs... Bütün bunlar,bölgesel ve küresel ulus devlet çatışmalarının ve hegemonya arayışlarının etkileri ve uzantılarıdır... Dün akşam Beyaz Tv de Rasim Ozan'ın programında askerlerin tutukluluğu ve yargılamaların sadece askerleri kapsayacak biçimde kalması,sivil ve diğer uzantılarına genişletilmemesine dönük açık eleştiriler,orduyu sahiplenme ve güçlü devlet mesajları da yukardaki beklentilerla ilişkilidir. Sahi,özellikle 28 Şubat sürecine ilişkin sadece askerlerin soruşturulması,sivillerin ve dış bağlantıların araştırılmaması nedendir? Özellikle Refah partisinin hızlı yükselişinden rahatsız olan batılı devletlerin açıklamalArı ve yönlendirmeleri neden sorgulanmamıştır? Batılı devletlerin bu süreçteki açık desteği ve yönlendirmeleri tam da Suriye örneğindeki yaklaşımlarıyla benzer değil midir? AB'nin Türkiye'nin birliğe üyelik sürecinin dondurulmasının ana nedenlerinden birinin ülkede 3 dönemdir iktidar olan hükümetin islami rengi midir? KARTLAR YENİDEN KARILIYOR... Bu belirtilere bakarak,özellikle bölgemizde karşı karşıya gelmiş bulunan hegemonya arayışları belli ki önümüzdeki günlerde bir çoğumuzun ezberlerini bozacak yeni gelişmelere gebedir. Süreçlerin elbette olması gereken doğal akışında akması beklenir. Bu da az çok bellidir. Küresel değişim süreçleri artık hiç bir devletin engelleyemeyeceği demokratik,insani hak ve özgürlükler ekseninde meşruiyet bularak ilerlemektedir. Bu süreci ulus devlet çıkarları ve hegemonik kaygılarıyla ana ekseninde çıkartmaya dönük yaklaşımlar bir süre süreci durdurabilir,ama şişeden çıkmış olan cin yeniden şişeye sokulamaz...

  FIRTINA GELİYOR! “Amerikan Federal Bankası Fed faiz artışı yaparak fırtınayı başlatacak” diyenler var. İçerde açıklanacak faiz oranı i...