Müesses Nizam Koruyuculuğu mu?
29/01/2017
12 Eylül 1980 darbesi öncesi sol/sosyalist/komünist
kesimlerin hatalarını ve sevaplarını hemen hemen hiç sorgulamadık.
Darbenin olgunlaşmasına katkı yapan eylemliliklerin
sorgulanması nedense yapılamadı,engellendi,susuldu veya susturuldu.
12 Eylül den öncesini bir kenara bırakarak ,sonrasını bu
yazıyla bir değerlendirelim istedik.
12 Eylül’den çıkışın ilk adımı 82 Anayasa oylaması idi.
Faşist darbeci rejimin sözde anayasa oylaması her türlü baskı ve hile ortamında
% 92 oyla geçti.
O zamanlarda biz sosyalist/komünistler hayır oyu vermiştik.
Milletimizin çoğunluğunun evet yönünde oy vermesini kah baskılara
yormuş ,kah milletin bu antidemokratik anayasaya destek verdiğini kızgınlıkla
tespit etmiş ve yılgınlığa düşmüştük.
“Bu milletten bir şey olmaz”…
Oysa bugünden o günlere baktığımızda yanıldığımızı
gözlemliyorum.
Milletin o günlerde sessizce yaklaşımı şu idi. “Şu baskı
dönemi bir bitsin,yeniden en güçlü sesim olan oy sandığı önüme gelsin de ondan
sonra söyleyeceğimi söylerim”.
Netekim 1983 seçimlerinde darbecilerin açık yönlendirmesinin
aksine Özal yönetimine destek vererek demokrasinin yolunu açtı milletimiz. Dolayısıyla
bir önceki sağduyulu kararının doğrulanmasını sağlamış oldu.
Bu seçimlerde bazı sol/sosyalist/komünist çevrelerin Anap ‘a
değil, devletçi-kemalist Halkçı Parti’ye destek vermesi de not edilmelidir.
Aynı zamanda Özal ve ANAP emperyalist-kapitalist işbirlikçi olarak lanse
edilmiştir,bu konuda hemen bütün sol çevreler aynı fikirdedir. (Tarihten bugüne
yansımaya dikkat edelim)
Heyhat! Bu emperyalist-kapitalist işbirlikçi ANAP ve Özal, o
zamanların 163 ve 141-142. Maddelerini kaldırarak “gemileri yakmıştır” …
Bu maddelerin kalkması ile TKP son Gen. Sekreteri Haydar KUTLU (Nabi YAĞCI) ve TİP Gen Bşk Nihat
SARGIN ülkeye dönmüştür.
Ama bazı sol/sosyalist/komünist çevreler bu defa da KUTLU ve
SARGIN’ ı işbirlikçilikle suçlamışlardır.
Derken…
28 Şubat sürecine geliyoruz…
Susurlukta’ki kamyon kazası derin yapıları ortaya çıkarınca
öncülüğünü sosyalist/komünist çevrelerin başlattığı “Aydınlık İçin 1 Dakika
Karanlık” eylemleri hızla yayılmış ve bir süre sonra yönetimde olan Erbakan
hükümetine karşı 28 Şubat darbesinin olgunlaştırıcısı olmuştur.
Özellikle bu darbeden sonra sol/sosyalist/komünist
kesimlerin –daha önce olmayan-islam karşıtlığı yapısal bir muhalefete
dönüştürülmüş,Cumhuriyet Mitingleriyle zirveye ulaşmıştır.
O kadar ki, milletin meşru iradesine göz kapatılıp
,laikçi-kemalist rejimin savunuculuğuna, ulusalcı çizgilere saplanılmıştır.
O günlerde laikçi-kemalist çevrelerin müesses rejimi
kollama/koruma refleksleri anlaşılabilir ama bu rejimin başlangıcından beridir
sillesini yiyen sol/sosyalist/komünist çevrelerin bu ortak paydada buluşmaları
ne ile izah edilebilir?
Laikçi-kemalist çevrelerin ana argümanı “Şeriat gelecek,İran
olacağız” idi.
Bu tehdit kültürel olarak seküler –modern-batıcı kesimleri
ciddi olarak esir almış görünüyor.
Peki sormalı, solun/sosyalizmin/komünizmin siyasal temelleri
ve felsefesi bunlar mıydı?!
Yoksa ,hayatın evrimleşerek daha da gelişmesine katkı yapmak
mıydı?
Peki, hayatın doğal akışına set çekerek, otoriter/darbeci
kesimlerle ortak paydada durarak ,siyasetin kendi doğasınca gelişmesine karşı
statükocu davranmak bu ilke ve değerlerle uyuşma içinde miydi?
Elbette değildi. Ki hala bu savunu açıkça dillendirilemiyor.
Sosyalist paradigmanın çökmesi sonrası hayata karşı yeni
siyaset üretemeyen sol/sosyalist/komünist ideolojilerin çürümesi,iflası ve
sonunda normale ,kendi zihni/kültürel zeminine
dönmesi miydi?
Tabii ülke içindeki bu sol/sosyalist/komünist kesimlere
fazla da haksızlık etmeyelim.
Batılı ülkelerin malum durumlarına baktığımızda daha derin
bir yarılmayı da gözlemledik bu süreçte.
Neyse..
Geldik 2010 referandumuna…Bir sınav zamanı daha..
Arada yönetime gelen Ak Partiye karşı alınan tutumları hızla
geçiyoruz, çünkü bu yazının konusu değil.
Ama “Emperyalist ABD, İşbrilikçi AKP “ sloganını da bir kenara
not edelim.
2010 Anayasa referandumu, Ak Partinin müesses rejimle ilk
açık mücadele aşaması idi.
Bu süreci doğru okuyan sol/sosyalist/komünist çevrelerden
bazıları YETMEZ AMA EVET konsepti ile bir araya gelerek anayasa değişikliğine
evet dediler.
Bu koalisyon içinde TKP den bir kesim,DSİP,EDP (Sonradan
YSGP yapılarak dönüştürüldü) ve bazı sol kişiler yer aldı. Bu kampanya % 5
civarında evet oylarını artırdığı söylendi.
Sonrasında ,derin yapıların boşaltıldığı alanlara yerleşen o
günlerin Gülen Cemaati mensupları (bugünün FETÖ sü) nedeniyle bu eğilim
suçlandı yine bu sol/sosyalist/komünist çevre tarafından.
Yani o gün hayır veya boykot diyenler başarılı olsaydı ve
anayasa değişikliği geçmese idi çok daha demokratik bir sistemimiz ve ülkemiz
olacaktı gibi…
Her kesimin yönetimlerde yer alma hakkı vardı, ama bunu
kötüye kullandığında hukuki sistemler içinde cezalandırılma şansımız olduğunu
da bir türlü görmek istemediler.
Hala şunu söylüyorlar “Aldatılmaya doymadınız mı?”…
Peki sizler , hayatın doğal akışına set çekmeye devam ederek
hala solcuyuz/sosyalistiz/komünistiz demeye devam mı edecek siniz?
Asıl sizler milleti sürekli –hep aldattınız, aldatmaya devam
ediyor sunuz…
Geldik 2007 post modern darbe girişimine…
Sessiz ve seyirci kaldınız..
Milletin kendi Cumhurbaşkanını seçme oylamasında Ekmeleddin’
i desteklediniz.
Ve geldik 2016 Temmuz 15 e…
Evinizden çıkmadınız o gece.. ”Ay hadi inşallah”
diyenlerinizi Twitter’ da gördük..
Saatler ilerleyip de darbe millet tarafından bastırılınca
şoke oldunuz ve…
“Tiyatro bu” dediniz…
Darbe başarılı olsaydı “Esaslı oyun” diyecektiniz çünkü..
Aslında şunu demek istediniz.
“Yahu bu kadar beceriksiz darbe mi olur? 12 Eylül gibi neden
gece yarısı herkes uykuda iken yapmadınız?”
Beceriksizler!..
Eveeeetttt…
Hızlı hızlı geçiyoruz..
Hayat işte..Durmuyor…Hızla ilerliyor…Siz statik durmaya çaba
gösterseniz de..
Bugün 15 Temmuz Demokrasi Direnişinin somut ve gerekli
sonucu olan Yeni Anayasa-Başkanlık Sistemi oylaması ile karşı karşıya sınız..
Yasa, mecliste bütün atraksiyonlara,hile ve cebirlere karşın
yüksek oyla geçti. Ve milletin önüne geldi.
Şimdi millet referandumda kararını verecek. Aslında 15 Temmuz
da verdiği kararı yasalara işleyecek!.
Yine türlü argümanlarla bu sürece de karşı duruyor solcu/sosyalist/komünist
kesimler.
Önceki bütün sınav sonuçlarına baktığımızda bu anlaşılır
elbette. Yukarda yazdık kısaca.
Peki bu yazıyı neden yazdık öyleyse?
Yahu kardeşler…Hele bir uyanın ve titreyerek kendinize
dönün..demek için…
Elbette bizce, bu anayasa değişikliği bize cennet vaad
etmiyor. Eksiği elbette var, hep olacaktır. Hayat zaten böyle akar.
Eksiği olmayan ne var ki?!
Ama ,bu çok önemli bir tarihsel aşamada siz
değişimci/ilerlemeci/ilerici insanlar neden yer almayasınız ki?
Eksikleri söyleyin, her zaman söyleyin..Ama bu tarihsel
kırılma anında artık müesses nizam yanında yer almayın bence.. Uyanın artık.
Diktatörlük söylemlerinin karşılığı bizce yoktur, velev ki
varsa ,buyrun önce sistemi geliştirelim,daha iyisini söyleyin…Ama lütfen
milletin doğal/meşru iradesini de hesaba katın.Bakın bugün ABD’de TRUMP’ın
ırkçı göçmen yasasına karşı yargı DUR dedi. Gördünüz mü? Bu bizde de
olacak,çünkü Başkan ancak hukuk çerçevesi içinde kararname yayınlayabilecek, çıkınca
yargı dur diyecek.
Kuvvetler ayrılığı bizce korunuyor,ama önceki sistemden
önemli bir farkla…Her kuvvetin
meşruiyeti milletin iradesinden kaynaklanacak artık, kendinden menkul vesayetçi
kurumlardan değil.
Vs vs…Daha pek çok konuda farklı, özgün eleştiri ve önerileriniz
olabilir, olmalı zaten..
Ama bunu hayatın doğal akışına set çekmeye çalışarak yapmaya
çalışacağınıza birazcık siyaset aklı ile hayatla uyumlu öneriler biçiminde
yapsanız, hem daha mutlu olacak (misyonunuza uygun davranacağınız için), hem
hayata karışacak sınız (Dönüştürücü,katalizör gücünüz olacak)..
Bizden söylemesi…
Eski bir yoldaşınız olarak vallahi hem içimiz acıyor içine
düştüğünüz duruma..
Hem katkınızın eksikliği ana düşmanınıza yarıyor…
Bizden söylemesi.