23 Şubat 2025 Pazar

Tarihin Döngüsü: Modernite Öncesine Bir Geri Dönüş mü Yaşıyoruz?

 

Tarihsel süreçte medeniyetler yükselir, zirveye ulaşır ve ardından dönüşüme uğrar. Günümüzde küresel siyaset ve ekonomi, 20. yüzyılın küreselleşme ve liberal demokrasi düzeninden uzaklaşıyor gibi görünüyor. Peki, bu durum bir tür modernite öncesi yapıya dönüş mü, yoksa tamamen yeni bir çağın başlangıcı mı? Küresel ölçekte devletlerin güçlenmesi, dinî ve kültürel kimliklerin siyasette belirleyici hale gelmesi ve teknoloji şirketlerinin yeni bir feodal düzen yaratması, modernite öncesi dönemin dinamiklerine benzeyen bir yapının ortaya çıktığını düşündürüyor.


Devletlerin Gücünün Yeniden Artışı 20. yüzyılın sonlarına kadar süren küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi, devletlerin gücünü görece zayıflatmıştı. Ancak günümüzde Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkeler, devletçi politikalar ile kendi bağımsız güç merkezlerini inşa ediyor.


Çin'in "devlet kapitalizmi" modeli, Batı’nın serbest piyasasına meydan okuyor.


Rusya, otoriter bir yönetim ile enerji ve askeri gücünü kullanarak Batı’ya karşı direnç gösteriyor.


Türkiye, bölgesel güç olma hedefiyle ekonomik ve askeri bağımsızlık politikaları geliştiriyor.

Bu gelişmeler, modern ulus-devletlerin klasik imparatorluklara benzeyen bölgesel hegemonya alanları oluşturma eğilimini artırıyor.



Bloklaşma ve İmparatorluk Benzeri Yapılar Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu dünya düzeni sona erdi. Şimdi ABD, AB, Çin, Rusya ve diğer bölgesel güçler, dünya sahnesinde imparatorluk benzeri yapılar oluşturuyor.


ABD ve Batı dünyası, geleneksel liberal düzeni sürdürmeye çalışıyor.


Çin, "Kuşak ve Yol" girişimiyle ekonomik nüfuzunu genişletiyor.


Rusya, Sovyetler sonrası eski etki alanlarını geri kazanmak için askeri ve siyasi hamleler yapıyor.


Türkiye, Osmanlı sonrası bölgesinde yeniden güç merkezi olma çabası içinde.



Bu, Orta Çağ'daki çok kutuplu dünya düzenini hatırlatıyor. Büyük imparatorluklar ve devletler, kendi güç alanlarını oluştururken daha küçük aktörler bu yapıların içinde kendilerine yer edinmeye çalışıyor.


Dinî ve Kültürel Kimliklerin Siyasi Etkisi Modernite, sekülerleşmeyi beraberinde getirdiği düşünülüyordu. Ancak günümüzde, kimlik siyaseti ve dinî değerler yeniden ön plana çıkıyor.


Batı’da Hristiyan muhafazakârlığı ve sağ popülizm yükseliyor.


İslam dünyasında siyasal İslam ve geleneksel değerlere dönüş ivme kazanıyor.


Hindistan’da Hindu milliyetçiliği, Çin’de Konfüçyüsçü devletçilik yeniden canlanıyor.

Bu durum, modern öncesi dönemde kilisenin veya diğer dinî otoritelerin siyasi karar mekanizmalarında büyük rol oynamasını hatırlatıyor.



Teknoloji ile Yeni Bir Derebeylik Sistemi? Geçmişte toprak sahipleri (feodal lordlar), siyasi ve ekonomik gücü kontrol ederdi. Bugün ise teknoloji devleri (Google, Apple, Amazon, Tesla gibi) aynı etkiye sahip.


Bu şirketler, devletlerden bağımsız şekilde kendi ekonomik ve sosyal kurallarını dayatıyor.


Bilgi ve veri, yeni toprak hâline geldi ve teknoloji devleri, bunun en büyük sahipleri oldu.


Dijital çağ, modern bir feodalizm yaratıyor: Dijital ekonomide, kullanıcılar birer serf gibi teknoloji platformlarına bağımlı hâle geliyor.



Kapitalizm Sonrası Bir Ekonomik Model mi? Serbest piyasa ekonomisinin eşitsizlikleri derinleştirdiği ve sürdürülebilir olmadığı tartışılıyor.


Çin’in devlet kapitalizmi, devlet güdümlü büyük yatırımları ile kapitalizme alternatif bir model sunuyor.


Rusya, devlet destekli oligarklar üzerinden yönetilen bir ekonomik sistem kurdu.


Türkiye, karma ekonomi modeli ile hem devletin hem özel sektörün kontrol ettiği bir yapı geliştirmeye çalışıyor.

Bu eğilimler, kapitalizm sonrası devlet güdümlü ekonomik sistemlerin güç kazanabileceğini gösteriyor.



Bir Döngü mü, Yoksa Yeni Bir Çağ mı? Bu gelişmeler, tarihin spiral bir döngü içinde ilerlediği fikrini destekliyor olabilir. Ancak geçmişe dönüşten ziyade geçmişin modern araçlarla yeniden inşası söz konusu.


Orta Çağ'daki feodal düzen, dijital çağda teknoloji şirketlerinin kontrolüyle yeniden şekilleniyor.


İmparatorluk benzeri devletler, ulus-devletlerin yerine bölgesel hegemonya kurmaya başlıyor.


Dinî ve kültürel kimlikler, yeniden siyasi söylemlerin belirleyici unsuru hâline geliyor.

Bu nedenle, dünya 20. yüzyıldaki küreselleşme düzeninden uzaklaşarak, daha parçalı, daha devletçi ve daha bölgesel bir sisteme doğru evriliyor.



Modernite öncesi dönemlerin dinamikleri, bugünün dünyasında yeniden şekilleniyor. Ancak bu sadece eskiye bir dönüş değil, yeni bir çağın inşası. Devlet gücünün artışı, imparatorluk benzeri blokların ortaya çıkışı, dinî ve kültürel kimliklerin siyasetteki yükselişi ve teknoloji şirketlerinin yeni bir feodal düzen kurması, tarihin döngüsel doğasını bir kez daha gözler önüne seriyor.


Gelecekte bizi bekleyen soru şu: Bu yeni sistem, geçmişin hatalarına mı düşecek, yoksa tarihten ders alarak daha dengeli bir küresel düzen mi kuracak?




Seçilmişlik Mitinden Evrensel Sisteme: Gezen Projeleri ve Yeni Bir Medeniyet Modeli

 Dünya, uzun süredir bir "seçilmişler" sistematiği üzerinden yönetiliyor. İsrail, kendisini Tanrı’nın seçilmiş kavmi; Amerika is...