14 Ekim 2025 Salı

Borç Ekonomisinin Son Perdesi ve Gerçek Dönüşümün Eşiği




Finansal analist Sarthak Ahuja’nın küresel borç sisteminin nasıl çöktüğünü aşağıda anlatıyor.

"Temel soru şu:

Nasıl oluyor da dünyanın ekonomik devleri —ABD, Çin, Hindistan ve Avrupa ülkeleri— iflasın eşiğinde borç içinde yüzüyor? Bu paralar kime borçlanılıyor, neden ödenemiyor ve sistem buna rağmen nasıl ayakta kalıyor?"

Ahuja’ya göre çarkın başlangıcı 1970’lere uzanıyor.

- O yıllarda ABD, doları altın standardından kopardı. Böylece “istediği kadar para basma” sistemine geçti.

- Basılan para altyapı ve kalkınma yatırımlarına aktı, ardından halkın cebine girdi.

- Halk bu parayı bankalara yatırdı.

- Bankalar ise bu mevduatları krediye çevirdi; yeni yatırımlar için devlete tahvil karşılığı borç verdi.

- Devletler, 10 yıllık vadesi dolan tahvilleri ödemek için yeni tahviller çıkardıkça borç stoğu katlanarak büyüdü.

- Sistem şuna döndü: Daha fazla para → daha fazla borç → daha yüksek enflasyon → daha kırılgan ekonomi.

 

 

Ve bu çark 50 yıldır dönüyor.


Bugün dünyanın toplam borcu 300 trilyon dolar, küresel GSYİH ise yalnızca 100 trilyon dolar civarında.

 

 

Matematik net: Bu borcun ne anaparası ne faizi ödenebilir!


Hükümetlerin üç seçeneği kaldı:


. Daha fazla para basmak → Enflasyon ve kaos.

. Vergileri artırmak → Toplumsal huzursuzluk.

. Daha fazla borç almak → Artık kimse borç vermek istemiyor.


Ortada para çok ama insanlar paralarını artık bankalarda değil, farklı borsalarda ve riskli varlıklarda tutuyor.


 Bankalarda devlete borç verecek kaynak kalmıyor; bu da klasik borçlanma kanalını tıkıyor.


Eh, yukarıdaki üç seçenek de riskli.

 

 

Sonuç: Devletler sıkıştı, sistem şişti!


Ve belki de tam bu yüzden devletler, halkları sahte savaşlar, yapay gündemler ve ekonomik sis perdesiyle oyalıyor."


Ahuja’nın analizi küresel sistemin ekonomik çöküşünü doğru tarif ediyor.
Ama bana göre mesele sadece finansal değil, insanlığın değer sisteminin iflasıyla ilgili.

1970’lerde doların altınla bağının kopması, sadece para politikasındaki bir değişiklik değil; insanın üretimle, emekle, anlamla bağının kopmasıydı.
O günden beri dünya “gerçek değer” yerine “gelecekteki vaatleri” finanse ediyor.
Devletler borçla büyüyor, bireyler borçla yaşıyor, şirketler borçla dönüyor.

Ortada dönen şey para değil; güvensizlik.
Ve o yüzden artık hiçbir şey sürdürülebilir değil.

Bu çarkın sonunda sistem kendi kendini yutuyor:
Daha fazla para → daha fazla borç → daha fazla enflasyon → daha fazla kırılganlık.
Bu sadece ekonomi değil, bir medeniyet krizi.

Ama her çöküş bir başlangıçtır.
Yeni dönem, merkez bankalarının değil, yerel üretim kapasitesine sahip toplulukların dönemi olacak.
Gerçek değer, sermayede değil; üretim, paylaşım ve dayanışmada yeniden tanımlanacak.

Sistemi yukarıdan değil, aşağıdan yukarıya yeniden kurma zamanı.
Belki de ilk kez, insan ekonomisi yeniden insanla başlayacak.


M. Şahin Candaş
Mimar | Sistem Tasarımcısı | Yeni Dönem Ekonomi Gözlemcisi

 

 


Bilinçli Evrim: Devrim Kavramının Yeni Paradigması

  Özet Bu makale, tarihsel materyalizmin “devrim” kavramını çağdaş bilimsel ve düşünsel gelişmeler ışığında yeniden ele almaktadır. Modern f...